NİKSAR’IN BAĞRINDA İKİ ERZURUMLU ŞAİR
“Gönül gurbet ele gitme
Ya gelinir ya gelinmez
Her dilbere meyil verme
Ya sevilir ya sevilmez”
Tokat iline bağlı bir ilçe olan Niksar tarihi, doğası ve yüzyılların kültürel birikimiyle Kuzeydoğu Anadolu’nun önemli bir yerleşim yeridir. Türk tarihi açısından pek çok önemli şahsiyetin içinden çıktığı ya da yolunun geçtiği, iz bıraktığı bir merkez olmuştur.
Türk edebiyatının önemli iki şairinin Erzurumlu Emrah ve Cahit Külebi’nin aynı alanda yan yana türbeleri bulunmaktadır. Tekke Bayırı mevkiinde bir yanında eski iki katlı Türk evlerinin olduğu diğer taraftan Niksar Kalesi’ne ve Niksar’ın tarihinin her mahallesinde bir iz bıraktığı merkezine doğru bakan bir yamaçtadırlar. İkisini bir araya getiren şair kimliklerinin dışında Erzurumlu oluşları, Türk’ün bağrından çıkan ve Türk zevki- estetiğiyle oluşturdukları şiirleridir.
Niksar, Kelkit vadisinin genişlediği Niksar ovasının kuzeybatısındaki yamaçlara kurulmuş, Orta Karadeniz’in iç bölümünde Tokat iline bağlı bir ilçedir. Tarih boyunca önemli yolların kavşak noktasında bereketli topraklar üzerinde varlığını göstermiş canlı ve tarih kokan bir ilçedir.
“Pers, Roma, Selçuklu, Danişmentli, Osmanlı, uygarlıklarına hizmet vermiş olan Niksar kenti bünyesinde bu uygarlıkların izlerini görmek mümkündür.” ( SELÇUK 2008: 20)
Niksar’da bu uygarlıklara ait çeşitli tarihi eser günümüze ulaşmıştır: kaleler, medreseler, köprüler, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler, camiler, konaklar, mektep, türbe ve kümbetler.
Erzurumlu Emrah’a ait türbenin bulunduğu yamaçta onun türbesinin hemen altına 20. Yüzyıl şairlerimizden Cahit Külebi’nin mezarı ve hemen yanı başında Cahit Külebi’nin eşi için yapılan türbe bulunmaktadır. Cahit Külebi’nin buraya defnedilmeyi vasiyet ettiği için kabri ilk defnedildiği Ankara’dan Niksar’a Erzurumlu Emrah’ın yanına getirilmiştir.
Erzurumlu Emrah ( ?- 1860?)
Doğum ve ölüm tarihleri kesinleşmemekle birlikte 19. yüzyıl saz şairlerimizdendir. Erzurum’un Ilıca ilçesinin Tanbura ( Yeşilyurt) köyünde doğmuştur. Çocuk yaşlarda köyünden Erzurum’a gitmiş, burada medrese eğitimi almıştır.
Erzurumlu Emrah medrese eğitiminden sonra gurbete çıkmıştır. Önce Trabzon’da başlayan gurbet hayatı, sonra Kastamonu, Sinop, İstanbul, Çankırı, Konya, Niğde, Sivas’la devam etmiş ve Niksar’da nihayet bulmuştur.
Erzurum’dan ayrılmadan önce nişanlanmış, ancak başlık parası sebebiyle nişanlısından ayrılmak zorunda kalmıştır. Trabzon, Kastamonu, Sivas, Niksar’da evlilik yaptığına dair bilgileri çeşitli kaynaklardan elde ediyoruz. ( ALPTEKİN 2004: 20-22)
Erzurum’un âşıklık geleneğinden etkilenmiş, gezdiği yerlerden izler de şiirlerine yansımıştır. Erzurumlu Emrah, manevi ilhamını Ilıca’da karşılaştığı Habib Baba’dan almış, daha sonra Âşık Erbabi’ ye çırak olup saz ve şiir derslerini de ondan öğrenmiştir (ALPTEKİN 2004: 31-32).
Medrese eğitimi aldığı için bir dönem kalem şairliği yaparak yazdığı bir divanı da bulunmaktadır. 1916 yılında Erzurumlu Abdulaziz Efendi’nin bastırdığı bu divan 56 sayfalı, içinde 214 tane aruz ölçüsüyle yazılan şiirinin bulunduğu bir divandır. Ancak onun halk arasında sevilip şiirlerinin yayılmasında etkili olan âşıklık geleneğiyle yazdığı şiirleridir. Şiirlerinde “Emrah, Emrahî, Şikeste Emrah, Biçare Emrah” mahlaslarını kullanmıştır.
Erzurumlu Emrah bir şiirinde bade içtiğini belirtse de bade içen şairlerden kabul edilmemektedir.
Koşma ve nefesleri çok sevilmiş, pek çok şiiri bestelenip söylenmiştir. Özellikle memleketi Erzurum’da halk arasında sevilip söylenen semaileri de vardır:
SEMAÎ
Tutam yar elinden tutam
Çıkam dağlara dağlara
Olam bir yaralı bülbül
İnem bağlara bağlara
Birin bilir, binin bilmez
Bu dünya kimseye kalmaz
Yâr adını desem olmaz
Düşer dillere dillere
Emrah eder bu günümdür
Arşa çıkan tütünümdür
Yâra gidecek günümdür
Düşem yollara yollara
Türk’ün sanat zevkini, coşkulu, etkili bir dille şiirlerine yansıtmıştır.
Gezip bir süre kaldığı şehirlerde kahvelerde âşıklık geleneğine göre saz çalıp türkü söylemiştir. Yetiştirdiği çıraklar sayesinde Erzurumlu Emrah’ın adıyla bir âşıklık kolu oluşmuştur. Usta- çırak ilişkisi içinde gelişen usta âşığın adını- üslubunu yaşatmasını ve yetenekli gençlere bu sanatın kurallarını öğretmeyi amaçlayarak âşık edebiyatının devam etmesini sağlamıştır. Tokatlı Nuri, Beşiktaşlı Gedâyî onun çıraklarındandır.
Niksar’da Erzurumlu Emrah’ın şiirlerini söylediği, öğrencilerini yetiştirdiği tarihi bir kahve vardır. Tarihi Leylekli Köprüsü’nün hemen başında sağda bulunan üç katlı balkonlu bir binanın üçüncü katıdır. Adalı Kahvehanesi günümüzde de tarihi mimari özelliklerinin yanı sıra geçmişin izlerini taşıyan hem gönlünüzle hem duyularınızla geçmişe gittiğinizi hissettiren bir mekân olarak varlığını sürdürmektedir. Bir zamanlar Erzurumlu Emrah’ın sesinin, gönlünün yankılandığı kahvehanenin balkonundan Erzurumlu Emrah’ın türbesinin olduğu Karşıbağ’daki Tekke Bayırı görünmektedir.
Foto 1- 2: Adalı Kahvehanesi ( Adalının Kahvesi veya eski adıyla Mahvel)
Cahit Külebi ( 1917- 1997)
Asıl adı Mahmut Cahit Külebi’ dir. 20 Aralık 1917 Zile Çeltek Köyü’nde doğmuştur. Cahit Külebi’nin ailesi Erzurum’dan Tokat topraklarına Rus zulmünden kaçıp gelmişlerdir.
İlköğretimini Zile ve Niksar’da, liseyi ise Sivas’ta bitirdikten sonra 1940 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu. Ankara ve Antalya’da öğretmenlik yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulundu. 1972 yılında Türk Dil Kurumu Yönetim Kuruluna seçildi. Emekliliğinin ardından önce kurumun Yayın Kolu Başkanı, sonra Genel Yazmanlık görevlerine getirilmiştir (1976). Yurt dışında da bulunmuş, Almanca ve Fransızca dillerini de öğrenmiştir.
1997 yılında, seksen yaşında iken Ankara’da vefat etmiştir.
Şiir kitapları: Adamın Biri (1946), Rüzgâr (1949), Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952), Yeşeren Otlar (1955), Süt (1965), Şiirler (1969), Türk Mavisi (1973), Sıkıntı ve Umut (1977), Yangın (1980), Bütün Şiirleri (1982), Güz Türküleri (1991), Bütün Şiirleri (1997).
Anı: İçi Sevda Dolu Yolculuk (1986).
Düz yazı: Şiir Her Zaman (1985).
Ödülleri: Yeşeren Otlar ile 1955 Türk Dil Kurumu Sanat Ödülü’nü, Yangın adlı eseri ile 1981 Yeditepe Şiir Ödülü’nü almıştır.
Hatice Şirin, Cahit Külebi için: “ 1940 edebiyat hareketi içinde etkin bir rol oynamayıp hiçbir gruba ve eğilime katılmamış olmasına rağmen şiirleriyle halkın beğenisini kazanarak Türk edebiyatında seçkin bir yer kazanmıştır. Şiirimizin yenileşme hareketi içinde rahat anlatımı, içtenliği ve duyarlılığı ile ilgi çekmiştir. Ayrıca Külebi’nin kelime seçimindeki titizliği, şiire verdiği değerin ve emeğin en güzel kanıtıdır.” tespitinde bulunmuştur.
Şair önceleri geleneksel özelliklerle şiirlerini yazarken daha sonra serbest şiire geçmiştir. Şiirlerinde halkın dilini, sade Türkçeyi gerçekçi- realist bir üslupla kullanmıştır. İnsan, memleket ve Atatürk sevgisi şiirlerinde açıkça görülür. Çocukluk ve ilk gençliğini geçirdiği coğrafya, dizelerinde sıkça yer almıştır. Anıt mezarına nakşedilen ünlü Hikâye adlı şiirinin son bölümünde:
“Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!” dizeleri oğlu bebekken bir anda daktiloya dökülen memleket sevdasının yansımasıdır.
İki Şairin Anıt Mezarları Aynı Yerde
Erzurum tarihinde farklı sebeplerle halkının topluca topraklarından göç etmek zorunda kaldığını görmekteyiz. Bunlardan en önemlisi belki de Rusların zulmüdür.
“19.yy’dan itibaren şiddetlendiği görülen Osmanlı-Rus mücadelesi sebebiyle Erzurum’da, ilk ikisi 1829 ve 1877 yıllarında olmak üzere üç büyük göç olayı meydana gelmiştir. 1916 yılında yaşanan üçüncü büyük göç hareketinde, Rus işgalinden kaçan binlerce Erzurumlunun, Erzincan ve Bayburt üzerinden Sivas, Tokat, Yozgat, Kayseri ve Adana’ya doğru göç ettikleri belirtilmektedir. 1916 yılında Rus işgaline uğrayan Erzurum 12 Mart 1918 tarihinde yeniden Türk topraklarına dâhil edilmiştir.” https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/26719
İstanbul adlı şiirinde: “Niksar’da evimizdeyken / Küçük bir serçe kadar hürdüm.” diyen Cahit Külebi ilkokulu okuduğu, çocukluğunun kenti, kendini hür hissettiği topraklara 1995 yılında son kez gelmiştir. Çamiçi Yayla Şenlikleri’ne katılmıştır.
“ Yaşı bir hayli ilerlemiş ve yorgundu. Her yeri gezemeyeceğini kendisine ve çevresine sıkıntı vereceğini biliyordu. Sonunda içini dışa vurdu:
Beni Erzurumlu Emrah’ın mezarına götürün, orada dinlenmek istiyorum, dedi.
Bunu, Nisan 2010’da kendisiyle bir mülakat gerçekleştiren bir Niksar sevdalısının bilgileri doğrultusunda o günün canlı şahidi halen bu sokakta yaşayan 1933 doğumlu Ali Osman EKER ’in ağzından nakledelim:
‘Rahmetliyi bir araba ile buraya bana bıraktılar. Çevremizdeki evlerde yaşayan beyler ve hanımlar hemen yanına geldiler derin bir sohbet başladı. Bize uzun uzadıya Erzurumlu Emrah’tan bahsetti. Niksar’ı çok sevdiğini, Melik Gazi’ye gidip dua ettiğini belirtti.
Etrafındakiler ayrılınca biz bize kaldık. Bana yeniden Emrah’ın şiirlerinden büyük bir heyecan içinde şiirler okudu.
Bilir misin o da ben de Erzurumluyuz, diyerek buraları inceleyip gezip dolaştı. En son sözü ise:
Buraya iyi bakın lütfen, dedi. Şimdi anlıyorum ki buralara gömülmeyi ta o zaman aklından geçirmiş ve bu sözleri sarf etmiş.’ ” (https://tosayad.wordpress.com/2010/07/03/olumunun-13-yilinda-cahit-kulebi-anit-mezarinin-acilisi-ve-anma-etkinlikleri/
Foto 3: Tekke Bayırı Mevkii’ne 1986 yılında yapılan Erzurumlu Emrah Türbesi.
Foto 4: Kültür ve Turizm Bakanlığı Mimarı Gönül Yurdakul tarafından çizilip 1986 yılında Niksar Belediye Başkanı Selahattin Hançer tarafından yaptırılan Anıt Mezarın iç kısmı.
Oğlu Ali Külebi babasının vasiyetini öğrendikten sonra hem annesini hem babasının mezarını Niksar’a taşınmasını ister. Niksar’da Erzurumlu Emrah Türbesi’nin bulunduğu yamaçta eski Niksar’a- Niksar Kalesi’ne, tarihi mahallelerine bakan alana defnedilir. Şairin eşi Fatma Süheyla Külebi için küçük zarif bir türbe, kendisi için de siyah mermeri şiirleriyle bezeli bir anıt mezar yapılmıştır. Bu alana girerken iki küçük yol iki hemşerinin mezarlarına sizi götürmektedir. Erzurumlu Emrah bir ailenin büyüğü olarak yukarıda yanına gelip ona eşlik eden Cahit Külebi ve eşini yanına almış gibidir.
Foto 5: Önde Cahit Külebi’nin eşi Fatma Süheyla Külebi için yapılan türbe, ortada siyah mermer üzerine şiirleri nakşedilmiş olan Cahit Külebi, solda yukarıda görünen türbe ise Erzurumlu Emrah’a aittir.
Cahit Külebi’nin çocukluğu okuduğu Gazi Ahmet İlkokulu Erzurumlu Emrah’ın Niksar’da çıraklarını yetiştirdiği, şiirlerini dillendirdiği Adalı Kahvehanesi ’ne, yaşadığı yer de Erzurumlu Emrah Türbesi’ne yakındır. Çocukluğunda bu sokaklarda, tarih kokan yerlerde Erzurumlu şair hemşerisinin izini sürmüş, şiirlerini solumuştur.
Foto 6: Önde Cahit Külebi’nin anıt mezarı ve daha yukarıda Erzurumlu Emrah’ın türbesi görünmektedir.
Bu alanın güzelliği iki şairin, memleketlerinden uzak düşen, gurbette birbirlerini bulan Niksar’a güzel bir yamaçtan bakan iki akrabanın birbirlerine ölümden sonra kavuşabilmesidir.
Niksar’ın değerli büyükleri hem Erzurumlu Emrah’a kıymet verip bu güzel, yeşil türbeyi yapıp onu sahiplenen, yıllar sonra Niksar’ın suyundan içmiş havasını solumuş, memleket bilmiş Cahit Külebi’yi de aynı sıcaklıkla sarmışlardır. Türk şairimizin vasiyetini ata vasiyeti görüp Ankara’dan buraya bu verimli, zengin tarih, insan membaına getirip manevi dostunun, bir nevi atasının yanına defnetmişler, anıt mezar yapmışlardır.
Ayrıca 2012 yılında dönemin Belediye Başkanı Duran Yadigâr tarafından “Cahit Külebi Müzesi” nin de açılışı yapılmıştır.
Yine bir bahar günü ziyaret ettiğimiz Erzurumlu ozanlarımızın anıt mezar alanında- daha alana girmeden hemen solda çimen ve papatyalarla çevrelenmiş- taş kitabede şunlar yazmaktadır:
“Gönül gurbet ele düşme
Ya gelinir ya gelinmez
Diyen ve 19’ uncu yüzyılda Erzurum’da doğup Doğu ve Orta Anadolu’da halkın benliğine giren ve 1855 (1274) tarihinde Niksar’ımızın sıcak kucağında ebedi uykusuna dalan Erzurumlu halk şairi Emrah burada yatar.”
Foto 7: Anıt Mezar alanının girişindeki kitabe.
Niksar’ın sıcak kucağı, sanatı ve incelikleri fark edip değer veren kültürü bu iki Türk ozanına bağrında yer açmış, onları aile sıcaklığıyla sarmıştır.
Gurbette olan bir Erzurumlu olarak sıla hasretinin gönlümüzü ezdiği zamanlarda koşarcasına gelip ozanlarımızı ziyaret ederek ruhlarına dualarımızı göndermekteyiz. Niksar’ın “sıcak kucağında” bulduğumuz ata şairlerimizin yanı bizim için de artık sıladır, yıllardır yaşadığımız güzel Tokat’ta Niksar artık sılamızdır.
KAYNAKLAR
Alptekin, Ali Berat ( 2004). Palandöken’in Zirvesindeki Âşık Erzurumlu Emrah. Ankara: Akçağ Yayınları.
Banarlı, Nihad Sami ( 2016). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Güney, Eflatun Cem; Güney, Çetin Eflatun; ( 1944). Erzurumlu Emrah. İstanbul: İstanbul Maarif Kitaphanesi.
Kabaklı, Ahmet (2006). Türk Edebiyatı II. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.
Kabaklı, Ahmet (2006). Türk Edebiyatı IV. İstanbul: Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları.
Karadağ, Metin ( 1996). Türk Halk Şiiri. Balıkesir: Balıkesir Akademi Dergisi yayınları.
Külebi, Cahit ( 2007). Cahit Külebi Bütün Şiirleri. Ankara: Bilgi Yayınevi.
Şirin, Hatice Emel ( 2012). Cahit Külebi’nin Yurdunda Bir Akşamüstü. Türk Dili Dergisi.
http://www.zilesitesi.com/haber-arsiv-1729.html
https://islamansiklopedisi.org.tr/erzurumlu-emrah
https://islamansiklopedisi.org.tr/kulebi-mahmut-cahit
http://www.erzurumgazetesi.com.tr/haber/Kulebi-Erzurumlu-Emrah-a-komsu-oldu/41441
https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/2671 Arş.Yazar: Günay UYSAL