OSMANLI RUS SAVAŞLARI VE ERZURUM

OSMANLI RUS SAVAŞLARI VE ERZURUM

İlki 1568 -1570 yılları arasında yapılan ve Rus zaferiyle sonuçlanan Astrahan Seferi sonuncusu ise Birinci Dünya savaşında Erzurum’un Ruslarca işgali ile sonuçlanan toplam 16 farklı savaşa tarihte Osmanlı Rus savaşları adı verilmektedir. Rusların genişleme ve Emperyalist devlet olma yolunda ilerlemesi ne yazık ki hem batıda, hem de doğuda Türk devletlerinin topraklarına doğru olmuştur. Özellikle Osmanlı toprakları üzerindeki ilerleyiş aynı zamanda Rusya’nın bir deniz devleti olma hedefinin ilk adımını da teşkil etmektedir. Bu ilerleyişinde bir Avrupa ülkesi sayılmamasına rağmen şark meselesi olarak isimlendirilen Avrupa ve Anadolu topraklarından Türklerin atılmasını hedefleyen politikanın en önemli temsilcisi ve aktörü olmuştur. Bundaki asıl amaç her biri birbirinden güçlü olan Avrupa merkezli üç imparatorluğa karşı meşruluk ve Hristiyan dünyasının desteğini almak ve Ortodoks mezhebin hamiliğini ve öncülüğünü üstlenebilmektir.

Erzurum’u ise etkileyen son dört Osmanlı Rus savaşı olmuştur. 19. Yüzyılda Erzurum tarihine, ekonomisine ve yaşamına yön veren belki de yegane tek husus bu savaşlar olmuştur. art arda yaşanan 20. Yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olan 1. Dünya Savaşı ile Rusların işgaline uğrayan Erzurum hayatı boyunca bir daha onarılmaz ölçüde bir darbe almış tüm sosyal, ekonomik ve kültürel dengeleri ve değerleri tahrip olmuştur.

Rusların Akbıyık, Deli veya Büyük lakabıyla tanınan Çarı I. Petro’nun aslında Rus Stratejisinin temelini teşkil eden sıcak denizlere ve Kafkaslara inme vasiyeti Osmanlı Rus savaşlarının temel nedenini oluşturmaktadır. Rusların bu hedeflere ulaşmak amacıyla başlattıkları mücadele sonucunda 1780’de Gürcistan ve Kafkasların merkezi kısımlarına inmişlerdir. Rusların Aras havzasına inmeleri ise Rus İran savaşları sonucunda ağır bir hezimete uğrayan İranlılar ile 1813 yılında imzalanan Gülistan ve 1828 yılında imzalanan Türkmençay anlaşmaları ile mümkün olmuştur. Gülistan anlaşmasına göre Azerbaycan ikiye bölünmüş Talış, Şirvan, Kuba, Bakü, Gence, Karabağ, Şeki hanlıkları Rusların eline geçmiş ve bugünkü Azerbaycan ilk kez tamamen Rusların kontrolü altına girmiştir. İranlılar Dağıstan ve Doğu Gürcistan üzerindeki hak iddialarından tamamen vazgeçmiş ve Kafkaslar halkları üzerinde onarılmaz yaralar açmıştır. Türkmençay anlaşması ise 1826 – 1828 Rus ve İran savaşı sonucunda İran ve Ruslar tarafınca imzalanmış Revan ve Nahçıvan hanlıkları Rusların işgaline geçmiştir. Bu iki anlaşma ile Erzurum açıkça Rusların Menziline girerken en az Erzurum kadar Türk olan ve yine en az Erzurum kadar stratejik ve ekonomik açıdan önemli olan bir şehri Revanı Rusların insafına bırakmıştır. Rusların ileride işgal etmeyi planladıkları Anadolu’da bir Truva atı gibi kullanacakları Ermenileri rahatça kullanabilmeleri ve Türk İslam coğrafyası olan Kafkaslarda belirledikleri hedeflere ulaşabilmek için bölgede bir tampon devlet olarak düşündükleri Ermenileri bu şehre yerleştirmeye başlamışlardır. Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı hezimeti ve Rus zaferleri Revanı Erivan haline gelmesine neden olmuştur. şimdi mesele Erzurum’un Revanın uğradığı akıbete uğrayıp uğramamasıdır.

1828 – 1829 SAVAŞI

Rusların Erzurum’a ilk tasallutu 1828 – 1829 Osmanlı Rus savaşında olmuştur. Bu savaşın nedeni Rusların Yunanlıların bağımsızlık isyanlarını desteklemesi ve Navarin’de Osmanlı ve Mısır donanmalarının İngiliz, Fransız ve Rus birleşik armadası tarafınca yakılmasını protesto etmek amacıyla Ruslarla yapılmış olunan Akkerman Ticaret Antlaşmasını Osmanlı Padişahı II. Mahmut tarafınca tek taraflı iptal etmiş ve Çanakkale boğazını Ruslara kapatmıştır. Ruslar bunu bahane ederek Osmanlı İmparatorluğuna saldırmışlardır. Savaş üç farklı cephede yürütülmüştür. İlk cephede Rus ordularına bizzat komutanlık yapan Rus Çarı I. Nikolay Tuna nehrini geçerek Dobruca’ya yürüdü. Şumnu, Varna ve Silistre kalelerini kuşattı. İkinci cephede ise Rus komutanı Petro Wittgenstein Eflak’a (bugünkü Romanya)girerek Bükreş’i ele geçirdi. Savaşın üçüncü cephesi Erzurum’u ilgilendiren Kafkas cephesidir. İvan Paskeviç komutasındaki Rus ordusu Ahıska, Ardahan, Posof, Reva, Karsı işgal etmişlerdir. Ruslar daha sonra Erzurum’a ilerleyerek Kargapazarı Dağının güneydoğusunda bulunan Zivin geçidinde Türk ordusunu yenerek Köprüköy üzerinden Erzurum’a doğu geriye çekilmeye zorlamış 27 Haziran 1829’da Erzurum’u ele geçirmişlerdir. Bu işgal esnasında Rus Yazarı Aleksandır. Puşkin Rus ordusu ile Erzurum’a gelmiş ve izlenimlerini aktarmıştır. Bu işgale ilişkin izlenimlerini aktaran bir diğer ünlü edebiyatçı ise Ahıskalı Matıki mahlası ile bilinen şair Ahmet Dursun Efendidir. Rusların bu başarısında yeniçeri teşkilatının daha yeni kaldırılmış olması ve yerine güçlü bir askeri teşkilatın kurulmamış olması önemli bir etkendir. Erzurum’un yaşadığı bu ilk Rus işgalinde Erzurum ilk kez büyük çapta nüfus kaybetmiş, ticari ve kültürel açıdan bir çok değerini kaybetmiştir. Başta Saat kulesinde bulunan saat olmak üzere birçok tarihi değerimiz savaş ganimeti olarak Tiflis’e gönderilmiştir. Savaş ganimeti olarak götürülen eserlerimiz arasında cami, çeşme, medreselerden sökülen kitabeler, el yazması kitaplar, mermer işlemeciliğinin nadide örnekleri ve camilerde sökülen çiniler yer almaktadır. Rusların İstanbul’a 63 Km yaklaşması sonucunda II. Mahmut Ruslarla çok ağır koşullar altında Edirne anlaşmasını imzalamıştır. Ancak Yunanistan devletinin temelini atan bu anlaşma Erzurum’un Rus işgalinden kurtulmasını da sağlamıştır. Bu yıldan sonra Erzurum’un ticaretinde ve kültüründe önemli etkileri olan başta Revan olmak üzere Azerbaycan ve diğer Kafkas bölgelerinden Erzurum’a doğru göç başlamıştır. Erzurum Gamlar şehri olarak anılmaya doğru ilerlerken toplumsal hafızasında muhacirlik öyküleri de yer etmeye başlamıştır. Ruslar geri çekilirken Erzurum başta olmak üzere işgal ettikleri yerlerden özellikle seçerek götürdükleri zanaat ve sanat ehli Ermenileri de yanlarında Rusya’ya götürmüşlerdir. Erzurum ve çevresinden götürülen Ermenilerin sayısının 26.000 kişi civarında olduğu değişik kaynaklarda belirtilmektedir. Ruslar başta Ahıska, Revan ve çevresi olmak üzere İran’dan aldıkları Azerbaycan bölgesine Ermenileri yerleştirmeye başlamışlardır. Bu ileride karşılaşılacak Ermeni sorunun temelini teşkil etmeye yönelik Rusların attığı bir adımdır. Ama asıl amaç Rusların Karadeniz’i kontrol altında tutabilmeleri için Kafkasya çevresinde Osmanlı ile bağı koparılmış Türklerle Osmanlı arasında tampon olacak ve yine Osmanlının kontrolü altında bulunmayan Ortodoks Hristiyan bir toplumun ve gerekirse Rus kontrolü altında bir veya birkaç Hristiyan devletin kurulmasıdır.

1853 -1856 OSMANLI RUS (KIRIM) SAVAŞI

Erzurum Ruslar açısından sıcak denizlere inme, Orta doğu ve Anadolu üzerinden İstanbul’a dolayısıyla boğazlara ulaşmak açısından son derecede önemli bir şehirdir. Dolayısıyla elde ettiği her fırsatta Erzurum’u ele geçirme niyetindedir. Tarihe kırım savaşı olarak geçen 1853 – 1856 Osmanlı- Rus savaşının temel sebebi Rusların Avrupa devletler düzenini etkileyecek faaliyetlere başlamasıdır. Kavalalı Mehmet Paşa sorunundan beri himaye edici politikalar sürdürdüğü Osmanlı imparatorluğu üzerinde etki alanı politikası yerine İngiltere ve Fransa ile anlaşarak hasta adam olarak kabul edilen Osmanlı devletini yıkarak mirası paylaşmaktı. Ancak İngilizler bunu kabul etmediler. Bunun üzerine Ruslar kendi başlarına hareket ederek amaçlarına ulaşmak istemişlerdir. Bahane olarak ise Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne Ortodoks Kilisesi’nin kutsal yerlerle ilgili isteklerini onaylatmak ve Osmanlı sınırları içindeki bütün Ortodoksların Rusya tarafından himaye edilmesini Osmanlıların kabul etmemesidir. Bütün bu isteklerde bulunan Rus büyükelçisi Aleksandr Mençikof diplomatik kurallara uymayan davranışlarından dolayı İstanbul’da Rusya’ya gönderilmesi ile Ruslar savaş ilanı dahi etmeden Eflak ve Boğdan’ı 22 Haziran 1853 tarihinden itibaren işgale başladılar. Çar 1. Nilkolay ve bunun bir güvenlik önlemi olduğunu ve savaş sebebi olarak anlaşılmamasına ilişkin bir açıklama yaptı. Avusturyalıların bir savaşı önlemek amacıyla Viyana’da düzenlediği toplantıda bir netice alınamaması sonucunda Ruslara Osmanlılar 4 Ekim 1853 tarihinde bir nota vererek Rusların Eflak ve Boğdan’dan çekilmesini istedi. Rusların geri çekilmemesi üzerine savaş Kasım ayı başından itibaren fiilen başladı. Osmanlı ordusu henüz yeni yeni kurulmaya başlanan yeni mecburi hizmete dayalı ordusu ile savaşa girdi. Savaş Tuna(Balkanlar), Kafkaslar ve Karadeniz olmak üzere üç cephe üzerinden yürütülmüştür. Balkanlarda savaşın ilk zamanlarında ciddi başarılar elde edildi Balkan cephesinin en ünlü savaşları Silistre’de yapıldı. Savaşın seyri Kafkas cephesinin en önemli şehri olan Batum’a yardım götüren Osmanlı donanmasının Rus donanması tarafınca Sinop limanı önlerinde ani bir saldırı ile yakılması ile değişmiştir. Bu baskında Batum’a yardıma giden 2000 Türk askeri şehit olmuş ve 282 top denize gömülmüştür. Ruslar bu olaydan sonra Karadeniz’de ani bir üstünlük sağlamaya başlamış boğazları ve İstanbul’u tehdit etmeye başlamışlardır. Tuna cephesinde ise Silistre’ye kadar ilerleyerek burayı kuşatmışlardır. Kafkaslarda ise Batum, Revan ve Kars üzerine ilerlemişlerdir. Bunun üzerine Avrupa devletleri olaya müdahale etmek zorunda kalmışlardır. İngiltere, Fransa ve Sardinya-Piemonte Krallığı ve Osmanlı askerlerinden oluşan ittifaka Avusturya’nın da asker gönderme taahhüdünde bulunmuştur. Kurulan bu ittifak sonucu Rusya Silistre’den çekilerek savunma düzenine geçti. İttifak ordularının Kırım’a asker çıkarmaları ve yapılan savaşta ittifakın başarıya ulaşması sonucunda 1. Nikolay’ın ölümü ile Çar olan II. Aleksandr önceden düzenlenen Viyana toplantısı şartlarına uyarak barış teklifinde bulundu. 30 Mart 1856’da imzalanan Paris Anlaşması ile Ruslar Eflak ve Boğdan çekilecekler, Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurulmayacak, Ortodoks kesimin hamilik iddiasından vazgeçecek ve Osmanlılar Hristiyan halkın haklarını güvenceye alacak ıslahatlarda bulunacak ve bir Avrupa devleti sayılarak toprak bütünlüğü garanti altına alınacaktı. Bu anlaşma sonucunda Islahat Fermanı yayınlanmış ve Osmanlı Devleti ilk kez yabancı bir devletten borç almıştır. Bunlar ileride Osmanlının başına ciddi sıkıntılar açmıştır.

Yukarıda genel hatlarını verdiğimiz Kırım Savaşında Erzurum’un durumunu bu savaşın Erzurum üzerine yansımalarını ise şu şekilde özetlemek mümkündür. Erzurum’u en çok ilgilendiren cephe Kafkas cephesidir. Ama bu cepheye geçmeden önce şunu hatırlatmakta fayda var olduğunu düşünüyoruz. Erzurum 1828 -1829 Osmanlı Rus savaşında Ruslar tarafınca Revan ve Ahıska taraflarına göç ettirilen Ermenilerden dolayı ciddi bir cizye vergisi gelirinden mahrum kalmıştır. Her ne kadar zorla göç ettirilen Ermenilerden bazıları bir fırsatını bularak kaçıp Erzurum’a gelmiş olsalar da uğranılan zararı kapatmaya yetmemektedir. Tanzimat fermanının uygulanmaya başlaması ile birlikte Erzurum Eyalet gelirleri gittikçe azalmaya başlamıştır. Bu özellikle savaş hazırlığının yapıldığı dönemde Erzurum’da toplanacak olan askerlerin iaşesinin karşılanmasını güçleştirmektedir. Savaş hazırlığının yapıldığı dönemde Osmanlı Ordusu 6 ordu komutanlığı etrafında düzenlenmiştir. Bunlardan birisi Anadolu ordusu olarak isimlendirilen ve merkezi Harput olan 4. Ordu Erzurum’u korumak amacıyla hazırlıklara başlamıştır. Bu düzenli ordunun yanı sıra, gönüllülerden ve aşiret liderlerinin önderliğindeki başıbozuk olarak adlandırılan birliklerden oluşan bir askeri güç Erzurum ve çevresinde toplanmaya başlamıştır. Anadolu Ordusu Müşiri Abdi Paşa, Erzurum valisi ise Zarif Mustafa Paşadır. Kafkas cephesinde görevlendirilecek kuvvetler bir taraftan Anadolu ordusunun değişik alay ve taburlarından Erzurum’a gönderilen düzenli birlikler, Erzurum eyaletinde yer alan aşiret ve ailelerin beyleri komutasında 5000 süvari, 2000 piyade, Harput, Diyarbakır ve Van çevresinden yine aşiretlerden toplanan ve bu aşiretin ileri gelenlerin komutanlık yaptığı birlikler Erzurum eyaletine sevk edildi. Sonuçta 150.000 civarında asker doğu cephesine sevk edilmiştir. Erzurum halkı ise bütün bu askerlerin iaşesini büyük bir gayretle temin etmeye çalışmışlardır. Vali Zarif Mustafa Paşa İstanbul’a çektiği bir telgrafta Erzurum halkının bu gayreti için teşekkür edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Erzurum şehrini etkileyen asıl gelişmeler Kafkas Cephesinde Kırım çıkarmasından sonra olmuştur. Sivastapol şehrinin kuşatılması üzerine buradaki ittifak baskını azaltmak amacıyla Çar II. Aleksandr ve General Muravyov komutasında 25.000 kişilik bir Rus kolordusu Kars şehrini kuşatmışlardır. Daha sonra gelen takviyelerle bu sayı 40.000 civarını bulmuştur. Bu sırada Kars savunmasını ise 15.000 kişilik Osmanlı askerleri ve başıbozuk takımları yapmıştır. Kırım savaşının son büyük çaplı askeri hareketi bu kuşatma olmuştur. Bu kuşatma ani bir taarruz şeklinde gerçekleşmiştir. Bu beklenmedik ilk taarruzu İngiliz general William Fenwick Williams komutasındaki Osmanlı birlikleri tarafından geri püskürtüldü. 1855 yılının Haziran ayında başlatılan bu kuşatma aslında Anadolu’nun kilidi olan Erzurum’u koruyan en önemli kale olan Karsı alarak Osmanlı devletini ve müttefiklerini Kırım’dan çekilmeye zorlamaktı. Uzun süren kuşatmayı kaldırmak ve Erzurum’u büyük bir tehlikeden kurtarmak için Osmanlı Komutanı Ömer Paşa Sivastopol’daki Osmanlı birlikleriyle Kars’taki Rus birliklerini değiştirirek kuşatmayı kaldırma teklifinde bulundu. Bu teklifin kabul edilmesiyle.6 Eylül’de Ömer Paşa emrindeki 45,000 askeriyle birlikte Sukumi’ye çekildi. Ancak Ruslar sözlerinde durmadılar ve General Muravyov Kars üzerine üçüncü ve son kez bir taarruz daha düzenledi. Uzun süren kuşatma şehirde açlığa, neden olmuş buda savunmayı imkansız bir hale getirmiştir. 27 Kasım 1855 tarihinde Kars Ruslara teslim edilmiştir. Bu teslimiyet Erzurum’u 28 yıl sonra yeniden Rus işgali tehlikesi altına sokmuştur. 28 Ağustos 1855 tarihli Osmanlı belgesinden anlaşıldığına göre Ruslar Kars Kalesi düşmeden önce nasıl olmuşsa Erzurum’a birkaç saatlik bir mesafeye kadar yaklaşmışlar ve nedeni anlaşılmayan bir nedenle Karsa doğru geri çekilmişlerdir. Bundan sonra Ruslar Hasankeyf’i alıp Deveboynuna doğru ilerlemeye başlamışlardır. Deveboynu geçidi Mescitli Dağları ve Palandöken Dağları arasında 2030 metre rakımda Erzurum şehrine 10 km uzaklıkta olan bir geçittir. Bu geçit Erzurum ve Pasinler ovasının arasındadır. Erzurum üzerine yürüyen Rus ordularının ilk hedefi bu geçiti geçmek olmuştur. 1856 yılında Ruslar Erzurum’un Kars kapı tarafının çok iyi korunması nedeniyle soğuk bir gecede Şehrin Güneyine doğru 1 tümen asker göndermişler ilk önce buradaki tepeleri kontrol altına alan Rus askerleri daha sonra Abdurrahman Gazi Türbesini tahrip etmişler ve tam teçhizatlı iki taburu şehrin güney varoş mahallesi olan Hasanı Basri mahallesinden sokarak Kars Kapı tahkimatını arkadan vurup Rus birliklerinin şehrin içine girmesini sağlamaya yönelik bir hareket düzenlemişlerdir. Bu tehlikeyi önceden tahmin eden Erzurumlular şehrin önde gelenlerin önderliğinde bu harekete karşı hazırlık yapan Erzurumlular, Ermeni işbirlikçilerinin öncülüğünde gece şehre sızmaya çalışan bu iki Rus taburunu Hasanı Basri ülya ve sülfa(aşağı ve yukarı hasan basri mahallelerinde) Rusları göğüs göğüse bir mücadele ile durdurarak püskürtmüşlerdir. Ruslar daha sonra şehri işgal etmek için bir denemede bulunmuş ancak II. Mahmut döneminde yapılan Toprak Tabyada asker ve halk el ele vererek Rusları bir daha geriye püskürtmüşlerdir. Rus birliklerinin Balkanlar ve Karadeniz cephesinde zor durumda kalmaları ve Paris anlaşmasını imzalamak zorunda kalmaları ile Erzurum olası bir Rus işgalinden bu seferlik kurtulmuş oldu. Erzurum halkının bu başarısı üzerine şehrin o zamanki valisi ve komutanı Feyzullah Paşa’nın önerisi ile Hasanı Basri mahallelerinin adı Gavurboğan Mahallesi olarak değiştirilmiş ve Sultan Abdülmecit bu yönde iradesini yayınlamıştır.

1853-1856 Osmanlı Rus savaşı imzalanan Paris anlaşması ile resmen 30 Mart 1856 yılında imzalanması ile resmen bitmiş Erzurum işgal tehlikesinden kurtulmuş, Kars ise Rus işgalinden çıkarak yeniden Türk toprağı haline gelmiştir. Bu savaş sonucunda Osmanlı devleti Kars ve Erzurum savunmasındaki tahkimat yetersizliğinin farkına varmışlardır. II. Mahmut döneminde yapılan tabyalara sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit tarafından sürekli olarak yenileri eklenmeye başlamıştır. Bu dönemde Erzurum valileri sık sık değiştirilmiştir Mustafa Zarif Paşa ve Mustafa Zarif Paşanın valiliği döneminde genelde doğudan gelecek saldırılara engel olacak şekilde ve geçitleri kontrol altında tutmak amacıyla yapıldı. Daha önceki Rus işgal tecrübesini yaşayan veya bunu dedlerinden, babalarından öğrenen ahalide tabya inşasında gönüllü çalışmış, nakdi ve ayni yardımlar yapmışlardır. Ahali/ Toprak, Mecidiye, Aziziye, Sütnişan,/Hamidiye, Sivişli, Çoban dede, Dolangez, Tuy, Ağzı açık, Toparlak, Uzun Ahmet, Tahta, Şahap Paşa ve Karagöbek tabyaları yapılmıştır. Ancak yapılan bu tabyalar ve tahkimatlar çağın gerektiği şekilde zaman içerisinde yenilenmemiş ve tabyaların planlarını çizen askeri mimarlar ve mühendisler arazi şartlarını bilmeden tamamen haritalar üzerinde çizdikleri planlar ile inşa edilmişlerdir. Ruslar ise 1826- 1828 ve 1853 -1856 savaşları ile araziyi çok iyi tanımışlar ve Osmanlı ordusunun lojistik yetersizliğinin farkına varmışlardı.

1877 1878 OSMANLI RUS SAVAŞI(93 HARBİ)

Paris anlaşmasından 21 yıl sonra bu sefer tarihte 93 harbi olarak bilinen 1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı başlamıştır. Bu savaşın asıl nedeni Avrupa’da güçlenen Almanya ve Avusturya Macaristan imparatorluğunun yükselişe geçmesiyle Avrupa güç dengesinin bozulmaya başlamasıdır. Rusya bu ortamda Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurmama ve Osmanlı Ortodoks Hristiyan azınlığın hamisi olmama şartlarını taşıyan Paris anlaşmasının geçersiz sayılması gerektiğini ve kendisinin buna bağlı olmayacağını ilan etmiş ve akabinde 1876 yılında Milliyet isyanları çıkmaya başlamıştır. Balkanlarda Bulgar, Sırp ve Roman halklarının bağımsızlık istekleri Rusya ve Batı Avrupa devletlerince desteklenmeye başlanmıştır. Sorunun çözülmesi amacıyla Avrupa devletleri tarafınca İstanbul’da Tersane konferansında Osmanlı devletince azınlık konusunda kendisine yapılan baskıları ortadan kaldırmak ve Rusya’ya karşı Avrupa devletlerinin desteğini sağlamak amacıyla 1. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Ancak buna rağmen Osmanlı devleti beklediği desteği Avrupa devletlerinde bulamamış ve çok ağır isteklerle karşı karşıya kalmıştır. Bu istekleri Osmanlı devleti kabul etmeyince Ruslar tarafınca Savaş ilan edilmiştir. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yaşanan bu savaşta iki cephe açılmıştır. Bu cephelerden birisi Balkanlar diğeri ise Kafkaslardır. Balkan cephesinde Gazi Osman Paşa Plevne savunması ile Kafkas cephesinde İse Gazi Ahmet Muhtar Paşa Erzurum savunması ile büyük mücadeleler vermişlerdir. Savaş ilanını öğrendiği zaman Padişah II. Abdülhamit, şark cephesi komutanlığına Gazi Ahmet Muhtar Paşayı, Erzurum valiliğine ise Hatunoğlu Kurd İsmail Paşayı tayin etmiştir. 80.000 kişilik Osmanlı ordusu Osmanlı birlikleri ise Kobuleti – Kars – Ardahan ve Doğubayazıt arasında savunma hattı kurarak Ruslara karşı bir savunma savaşına başlamışlardı. Ruslar ise Rusya’nın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviç’in komutasında 75.000 asker ile taarruza başlamıştı. İlk önce 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubayazıt düşmüş, 17 Mayıs 1877 tarihinde ise Ardahan Rusların eline geçmiştir. Rus ordusu ilerleyerek Karsı kuşatmışlardır. 1826 – 1828 Osmanlı Rus savaşında Zivin yenilgisinden ders çıkaran ve tecrübeli olan Osmanlı ordusu bu sefer Rusları burada yenmiştir. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı ordusunca kazanılmıştır. Ancak bu başarılara rağmen Osmanlı ordusu takviye alamamakta Ruslar ise sürekli takviye alarak güçlenmektedirler. Ermeni, Gürcü ve Terek Kazakları ile sürekli olarak takviye alan Rus kuvvetleri 14 Ekim 1877 tarihinde Aladağ savaşını kazanarak Erzurum savunması açısından son derecede önemli olan Karsı 18 Kasım 1877 tarihinde işgal etmeyi başardılar.

Rus ordusu artık bütün hızıyla Erzurum üzerine yürümeye başlamıştır. Daha önceki iki savaşta edindiği arazi bilgisi ile taarruzları daha bilinçli bir şekilde yapmaktadırlar. Padişah II. Abdülhamid, Gazi Ahmet Muhtar Paşaya çektiği telgrafta şöyle demiştir. ”Bugün bulunduğunuz yer Asya’nın en önemli noktası ve düşmanın göz diktiği yerdir. İşte bu yer büyük bir tehlikede bulunuyor. Allah esirgesin bir vakitten beri ordumuzda görülen dağılma ve çöküntüler bu defa de vukua gelir ve Erzurum’a da bir zarar olur ve Erzurum istilaya uğrarsa, böyle elemli bir olayın devletin maddi ve manevi varlığında açacağı yaraları size anlatmaya lüzum yoktur. Şu halde asıl iş görecek ve devletin üzerindeki nimet hakkını gözetip milletimizin sizden beklediği şerefi ispat edecek gün, bugündür. Namus ve şerefi muhafaza edemezsek, bu, kıyamete kadar tarihimizden çıkmayacak, askerlik şerefimize sürülmüş acıklı bir leke olacaktır.” Deveboynu geçidinde Gazi Ahmet Muhtar Paşa bir savunma hattı kurmuş ve uzun süre Ruslara karşı burada savunma savaşı yapmıştır. Emrindeki birliklerin yeterli takviye almadığı için gün be gün eridiğini gören Gazi Ahmet Muhtar Paşa karargâhını Erzurum’a taşımış ve Erzurum’u savunmak için hazırlanmaya başlamıştır. Şehrin savunulması açısından Top Dağında bulunan Mecidiye ve Aziziye tabyaları büyük ve özel bir önem arz etmekteydiler 5 Kasım 1877 tarihinde Ruslar şehrin güneyindeki yerleri ele geçirdiler. Erzurum şehrinin doğusunda yer alan Vank manastırı papazları öncülüğünde Müdürge ve Tasmasar köyünde ikamet eden bir grup Ermeni bugünkü Nenehatun köyü olan Sivişliye giderek Rus komutanına yardım teklifinde bulundular. Çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin öncülüğünde 8 Kasım 1877 akşamını 9 Kasım 1877 Aziziye tabyalarına gelen Rus askerleri, çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin Türk askerlerinin kullandıkları parolaları saklandıkları yerden öğrenmeleri ve öğrendikleri bu parolaları söyleyerek nöbet noktalarını geçerek veya oradaki nöbetçileri şehit etmişlerdir. Bu ihanetin sonucunda Aziziye tabyasına girmişler ve buradaki askerlerimizi gece uykularında süngüleyerek şehit etmişlerdir. Durumun farkına varan diğer tabyalarda bulunan Türk askerleri tabyanın Rusların eline geçen tabyayı ateş altına almışlardır. Şehrin işgal edilmekte olduğunu Ayazpaşa camisinde vakit girmeden sabah namazını okuyan Müezzin Abdullah efendinin okuduğu ezan ile öğrenen Erzurum halkı tabyalara hücum etmiş ve Rus askerlerini işgal ettikleri tabyalardan çıkararak Deveboynu geçidine doğru geriye püskürtmüşlerdir. Ruslar bu direniş karşısında Erzurum’a bir daha taarruz etmeye cesaret edememişlerdir. Buna rağmen Erzurum Rus işgalinden kurtulamamıştır. Bunun sebebi 1878 yılına girildiğinde Rusların Plevne Savunmasını kırarak İstanbul’a doğru ilerlemeye başlamaları ve bu ilerleyişi durduracak askeri kuvvetin olmamasıydı. 31 Ocak 1878 tarihinde Osmanlı Devleti Rusya’ya ateşkes teklifinde bulundu. İstanbul’da Yeşilköy(Ayastafanos) önlerine kadar gelen Ruslar bu ateşkesi kabul ettiler. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı devleti için bir faciaydı. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda fiilen işgal ettikleri Ardahan, Kars, Doğubayazıt’ın yanı sıra Erzurum’u da topraklarına kattılar. Bereket versin ki Rusların bu başarısından hoşnut olmayan Avrupa devletlerinin araya girmesi ile bu anlaşma geçersiz kalmış yerine imzalanan 3 Temmuz 1878 Berlin anlaşması ile Kars, Ardahan, Batum Ruslara verilmiş Eleşkirt, Bayezid ve Erzurum Türk toprağı olarak kalmıştır. Anlaşmaya göre Osmanlı devleti Ruslara öncekine göre daha az miktarda savaş tazminatı ödeyecek, Ermenilerin haklarına ilişkin düzenlemeler yapacaklardır. Bu anlaşma ile Erzurum artık doğrudan bir serhat şehri olmuş. Doğrudan Rus ordusunun tehdidi altında kalmıştır. Ermeni çıkarlarını koruma bahanesi ile Erzurum’da Ermeni faaliyetlerini kontrol etme, çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve komitacıları destekleme olanağına sahip olmuşlardır. Savaş tazminatının ödenmeyen taksitlerini bahane ederek Erzurum ve Doğuya kendisinden başka bir Avrupa ülkesinin Demiryolu yapılmasına engel olmuşlardır.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI

Padişahlığının ilk döneminde yaşadığı bu Rus savaşından sonra II. Abdülhamit saltanatı boyunca bir daha Ruslarla savaşa girmemek için elinden geleni yapmış ve bunda başarılı olmuştur. Aslında Ermeni komitacılarla, Hınçak ve Taşnak teşkilatları ile yaptığı mücadeleler II. Abdülhamid’in Ruslar, İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar ile yaptığı bir mücadeledir. İttihat ve Terakki partisinin Osmanlı yönetiminde etkili olması ile gittikçe artan Almanya etkinliği ve hayranlığı yavaş yavaş yaklaşan 1. Dünya savaşında Osmanlı Devletini bir kez daha Ruslarla savaşa sürüklemiş ve hem Osmanlı Devleti, hem Anadolu hem de Erzurum için bir facia olmuştur. 1 Kasım 1914 tarihinde başlayan Rus saldırıları ile Kafkas cephesi resmen açılmış oldu. Osmanlı ordusu Eleşkirt tarafından ilerleyen Rusları Köprüköy mevkiinde Türk ordusu 6 Kasım 1914 tarihinde karşıladı. Azaplı savaşı ile birlikte geriye püskürterek o günkü Rus sınırının gerisine attılar. Hatta bu ilerleyişi sürdürseler Sarıkamış bile ele geçirilmesi mümkün olabilirdi. Bu başarının en önemli sebebi Rus asker sayısının ilk başlarda Osmanlı askerlerinden daha az olması ve Erzurum’un savunması için 93 harbinden beri yapılan hazırlıklardı. Hasan Paşa’nın Sarıkamış’ı almaktan vazgeçerek tekrar savunma hattına çekilmesi Enver Paşa’yı öfkelendirmiş ve Kafkas Cephesi komutanlığını kendisi üstlenmiştir. Hasan Paşa’nın savunma hattına geri çekilmesinde iki etken önemli olmuştur. İlki Erzurum’u korumak ve tehlikeye atmamak diğeri ise Sarıkamış’a kadar yeterli lojistik imkâna sahip olmamasıdır.

Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtını düzenlediğinde Hasan Paşa’nın haklı olduğu ortaya çıkmıştır. İstanbul’dan Erzurum’a lojistik destek o günün koşullarında iki şekilde olmaktadır. İlki İstanbul’dan demiryolu ile Ankara’ya sevkiyat yapılması ve oradan yük hayvanları ile Erzurum’a sevk edilmesidir. Ancak en iyi hava koşullarında Ankara ile Erzurum arası 53 günde alınmaktadır. Diğeri ise İstanbul limanından yüklenen gemilerin Karadeniz’de Trabzon limanına ortalama 3 gün içerisinde gelmesi ve yine uygun hava koşullarında yük hayvanları ile 3 günlük bir kara yolculuğu ile Erzurum’a sevk edilmesidir. Enver Paşa bu ikinci yolu tercih etmiş ve Sarıkamış harekâtında kullanılmak üzere içerisinde tayyare, iki alay asker ve cephane ile kışlık giyecek ve yiyecek olan 3 gemiyi İstanbul’dan Trabzon’a gitmek üzere yola çıkartmıştır. Ancak bu kıymetli sevkiyatı taşıyan gemiler Rus donanması tarafınca Kandilli açıklarında batırılmıştır. Enver Paşa bu değerli sevkiyatın kaybına rağmen bütün uyarılara rağmen Sarıkamış harekâtını başlatmış soğuk ve lojistik destek yetersizliğinden bu harekât başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Lojistik yetersizliğin temeli aslında ekonomiktir. Kırım savaşından itibaren önemi anlaşılan Demiryolları sermaye, bilgi, teknolojik yetersizliklerden dolayı büyük devletlere ait şirketlere ihale edilme yöntemine gidilmiştir. İhaleyi alan firmalar demiryolunun geçtiği hat üzerinden belirli bir mesafeye kadar olan maden yataklarına ilişkin imtiyazları alacağı için Anadolu başta olmak üzere Osmanlı topraklarına göz diken devletler için bir emperyalist kavga haline gelmiştir. Padişah II. Abdülhamit bunu bir denge politikası olarak kullanmak istemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Erzurum ve çevresine gelecek bir demiryolu üzerinde Ruslar imtiyaz hakkını elinde tutmak istiyorlardı. Bu demiryolu hattının Ruslar tarafınca yapılması Erzurum’un ve Anadolu’nun doğusunun Rus kontrolü altına girmesi anlamına gelmekteydi. Bu hatta talip olan bir diğer ülke ise Almanlardı. Almanların bu hattı kontrol etmesi ise tarih boyunca Erzurum’u ele geçirmek isteyen Ruslar için bir savaş halinde Erzurum ve çevresine bir anda binlerce Osmanlı askerinin sevki anlamına gelmektedir. Bu ise Kafkaslar bölgesindeki maden kaynaklarının Almanların elinde geçmesi anlamına gelmektedir. Zaten birinci dünya savaşında 3. Ordu Kurmay başkanı Yarbay Felix Guse, Erzurum Kale komutanı Albay Posselt ve Alman konsolosu olarak Almanlar tarafınca bu hattın yapılmasına engel olmak için 93 harbinde ödenemeyen savaş tazminatının taksitleri başta olmak üzere Osmanlı devletine karşılık her türlü baskıyı Ruslar kurmuşlardır. Sonuçta Ruslar Sarıkamış’a kadar demiryolu hatlarını getirerek buraya her türlü askeri tahkimatı ve sevkiyatı günler içerisinde yapmayı başarırken Osmanlı Devleti kendi topraklarına bu sevkiyatı ancak aylar içerisine yapabilmektedir. Sarıkamış savaşı aslında kağnı ile trenin yapmış olduğu bir savaştı. Bu savaş kaybedildi. Sarıkamış harekâtından önce Köprüköy ve Azatlıda zafer kazanan Osmanlılar bu sefer bu bölgelerde Ruslara karşı tutunamamakta ve hızla geriye çekilmektedir. Erzurum halkı ise hızlı bir şekilde Anadolu içlerine doğru göçmektedirler. Ruslar tarafınca yapılan sürpriz saldırıda Osmanlı ordusuna merkez yerine çevreden düzenlediği hareketle başarılı olmuştur. Osmanlı ordusu ancak Erzurumlu sivillerin yaptığı örtme savaşı ile geriye çekilmeyi başarmıştır. Sonuç olarak Ruslar Erzurum’u işgal etmişlerdir.

Bu işgalden sonra Erzurum toparlanıp bir daha eski haline gelmedi. Erzurum halkı her zamanki gibi ordusunun yanında yer aldı ve önceki diğer savaşlar gibi yeni kahramanlıklar sergilediler Erzurumlular aç kaldı, göç etti, katliama uğradı, ellerindeki yük ve binek hayvanlarını kaybettiler, süvari birliğine verdikleri atlardan dolayı Erzurum’un yerli at ırkları tükendi, orduya sırtlarında erzak taşıyan çocukları dondu. Ermeni mezalimini zaten herkes bilir söylemeye bile gerek yok.

Osmanlı Rus savaşlarında Bu kötü hatıraların yanı sıra Ruslardan Erzurum’a semaver çayı, soba, sinema, horoz şekeri yadigâr kaldı. Bir de Alman subaylarının kurup, eğitip komuta ettiği kayak birliklerimiz var onlardan kalan kayakçılık sporumuz var. İşte Erzurum’a Osmanlı Rus savaşlarının hatıra bıraktıkları şeyler bunlardır.                            Araş.Yazar: Merhum  Sönmez Şenol

Share this content:

Erzurum Araştırmaları