KISA BİR ERZURUM PORTRESİ

KISA BİR ERZURUM PORTRESİ

H. Ömer ÖZDEN
H. Ömer ÖZDEN

Eski çağlardan itibaren göç yollarının kavşak noktası, ticaretin sözgelimi İpekyolu’nun en önemli durağı, jeopolitik konumundan dolayı devletlerin ellerinde tutmak istediği ileri bir karakol, on yedinci asırda İstanbul ve İzmir’den sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun üçüncü önemli gümrüğü neresi diye sorulacak olsa herhalde verilecek cevap ERZURUM olacaktır.
Çevresinde yer alan höyüklerle İlkçağların önemli yerleşim yerlerinden biri olan Erzurum, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Roma İmparatorluğu’nun uç noktalarında ilk savunma noktası olan Erzurum, Müslüman Arapların Roma’ya karşı başlattıkları savaşlarda aldıkları mühim şehirlerden biri olarak bazı sahabelerin ebedi mekânı haline gelmiştir. Stratejik öneminden dolayı sık sık el değiştiren Erzurum, Atayurt’tan yola çıkan Müslüman Türk’ün de Anadolu’nun doğusunda araladığı ilk kapı olmuştur. Doğu Roma, yani Bizans’ın Doğu kapısının kilidi, 1048 Pasin Zaferi anahtarıyla açılmıştır. O zamandan bu zamana Erzurum, Türk’ün farklı boylarının elindedir. Hangi devletin eline geçmişse o, kendine özgü bir imza atmış; bu bakımdan aslında bir medeniyetler şehridir Erzurum.
Medeniyetin en önemli göstergesi, eğitim öğretim kurumlarının çok olmasıdır. Hem şehre egemen güç, hem de ekalliyet durumunda olanlar, kendi eğitim kurumlarını inşa etmiş; bu bakımdan Erzurum, ulaşım ve iletişimin bugünkü kadar gelişmemiş olduğu zamanlarda bir eğitim şehri olmuştur.
Kur’an şehridir, bin bir hatim şehridir Erzurum; Pir Ali Baba’nın başlattığı uygulama, yüzlerce yıldır hâlâ devam ediyor ve şimdilerde onlarca bin bir hatim okunuyor.
Mahalleleriyle, sokaklarıyla, evleriyle, camileriyle, çarşılarıyla, çeşmeleriyle, çocuklarıyla, gençleriyle, büyükleriyle oruç tutan şehirdir Erzurum.
Ahî Evran’ın Anadolu’ya gelmesinden kısa bir zaman sonra bir Ahi şehridir Erzurum. Ahi Toman Baba, Ahi Fahreddin, Ahi Yusuf ve daha niceleri şehrin bir üretim merkezi olmasını sağlamışlar yıllarca. Bir üretim şehri olarak bütün Doğu Anadolu’nun ticaret şehri olarak tabakhaneler, kevelciler, mutaflar, saraçlar, marancılar, kavaflar, demirciler, bakırcılar, kalaycılar, kısacası otuz iki esnaf tekmili birden Erzurum çarşılarını doldururlar daha yirminci asrın ortalarına kadar. Ahîliğin ortadan kalkmasından sonra ve cumhuriyetimizin ilk yıllarından bin dokuz yüz altmışlı yıllara kadar Erzurum’da ahîlik uygulamaları devam etmiş.
Yakın zamanlara kadar sadece Türkiye’nin değil, Ön Asya ülkeleriyle Orta Doğu ülkelerinin et ihtiyacını karşılayan et kombinalarıyla canlı hayvancılığın da merkezi olan Erzurum, maalesef son kırk yıldır bu alandaki yerini kaybetmiş durumdadır. Tekrar aynı günlere dönmesini arzu ediyoruz.
Bir açık hava müzesi görünümü olmasına rağmen, geçmişten bu yana kültür hayatını hatırlatan müzeleri bulunmayan Erzurum’un ileriki zamanlarda bu eksiğini gidermesini de temenni ediyoruz.
Osmanlının son dönemlerinde yapılan yirmi bir tabyasıyla bir tabyalar şehri olan Erzurum, sıcak denizlere inmek isteyen Rus akınlarına set çeken Erzurum, bu savunmacı tavrıyla bütün vatanı korurken, İsmail Habip Sevük’ün ifadesiyle “vatandan alacaklı olan şehirdir.” Kışının uzun olmasından dolayı ailelerin gelirlerinin büyük bölümünü ısınmaya harcamasıyla ve üretimdeki yetersizliğinden dolayı vergi indirimine en fazla ihtiyaç duyan şehirdir Erzurum.                                                                                                                                                                                                                     

Share this content:

Erzurum Tanımları